ANTALYA – Türkiye’nin en köklü sanat organizasyonlarından Altın Portakal Film Festivali, 60’ıncı kez sanatseverleri buluşturmaya hazırlanırken, açılış galasına günler kala patlak veren sansür krizi aşılmaya çalışılıyor. ‘Kanun Hükmü’ adlı belgeselin festival seçkisinden çıkarılışıyla başlayıp, karara tepki gösteren jüri üyelerinin festival yönetimine restiyle büyüyen krizde, çözüme yönelik bir görüşme trafiği yürütülüyor. Konuyla ilgili sinemacılarla görüşen belediye yönetiminin karar için sanatsal etkinliklerden sorumlu bürokratlar ve festival yönetimi ile görüşmeleri sürüyor.
‘BOYACIOĞLU GÖREVDEN ALINSIN’
Sinema yazarı Tuncer Çetinkaya, Altın Portakal’da gelinen noktada sorumluluğun Festival Direktörü Ahmet Boyacıoğlu’nda olduğunu belirterek, “Sinemamızın neredeyse yarı yaşına tanıklık etmiş, her zaman sansüre, yasaklamalara, engellemelere rağmen ayakta kalmış bu festivalde yine bir sansür skandalıyla karşı karşıyayız. Cumhuriyet’in 100’üncü yılında 60 yaşına ulaşan bu köklü festival neredeyse yapılamama tehlikesi altında. Meselenin çözümü için Boyacıoğlu’nun görevden alınması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
‘BUNUN ADI TEK KELİMEYLE ‘SANSÜR’
Hukuki gerekçelerle hafifletilmeye çalışılsa da yaşananın tek kelimeyle sansür olduğunun altını çizen Çetinkaya, “Festivalde bir ön jüri kurulmuş, müracaat eden belgeseller arasında bir seçim yapılmış ve sonuç açıklanmış. Eğer gösterimin önünde yasal engel yoksa, içeriği ne olursa olsun ön jüri tarafından festivale katılması uygun görülmüşse, festival direktörü hiçbir şekilde tasarruf belirlemez. Ama bir de baktık ki festival tarihinde resmen bir ilk yaşandı ve Ahmet Boyacıoğlu kamuoyuna birtakım mahkeme süreçlerinden bahsedip tarafsızlığı zedelememek adına filmin gösteriminin başka bir döneme bırakıldığı gibi tuhaf bir gerekçeye sarıldı” diye konuştu.
BÜYÜKŞEHİR’İ AŞAN BİR ENGEL Mİ VAR?
Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çözüm için atılacak ikinci adım da burada engellenen filmin kamuoyuyla kesinlikle buluşturulmasıdır. Daha büyük bir baskı olduğu, festivali de aşan belediye yetkililerinin düşüncelerini de aşan bir şekilde filmin gösteriminin önünde birtakım engellemeler olduğu söyleniyor. Böyle bir şey varsa yetkililere düşen, bunu açık yüreklilikle kamuoyuyla paylaşmaktır. Böyle bir süreç yoksa film derhal gösterilmeli ve olası bir boykotun önüne geçilmelidir. Mevcut haliyle bu filmin gösterilmemesi durumunda festivalin devam edemeyeceğini düşünüyorum ve Antalyalı bir sinema yazarı olarak çok üzülürüm buna.”
ULUSAL YARIŞMA KALDIRILMIŞTI
Bundan önceki AK Parti dönemindeki belediye yönetiminde de festivalde benzer bir sansür olayı yaşandığını hatırlatan Çetinkaya, şöyle konuştu: “Yine film seçkisinde sansür rezaleti patlamıştı. Önce belgesel ve kısa filmler, ardından da bilindiği gibi Ulusal Yarışma kaldırılmıştı. Bizler yeni yönetim iş başına getirildiğinde bu dönemle hesaplaşılması gerektiğine dair açık mektuplar yayınladık. Geçmişte sansürlenen filmlerin, Beyoğlu Sineması’nda sembolik olarak gerçekleştirilen Ulusal Yarışma’da gösterilen filmlerin yeniden Antalya halkıyla buluşturulması ve tıpkı Mustafa Akaydın dönemindeki geç gelen Portakallar gibi ödül törenleri yapılması gerektiğini söyledik.”
‘60’INCI YIL BÖYLE OLMAMALIYDI’
Sinema tarihinin çok önemli süreçlerinin bu festivalde kendisine yer bulduğunu hatırlatan Çetinkaya, “Bu yıl, 60 yıldan karelerle sergiler açılabilirdi. Geçmişteki önemli filmler tekrar gösterilebilirdi. Bir halk jürisi kurularak 60 yılın en iyileri seçilebilirdi. Çeşitli anketlerle gösterimler yapılabilirdi. Festival yönetimi, organizasyona böyle özellikler katmadığı gibi şimdi de bir sansür rezaletine imza atıyor. Büyükşehir Belediyesi yetkililerinin bu süreçlerden haberlerinin olmadığı gibi bir kanıya kapıldım. Gerekli adımlar atılırsa 60’ıncı yılda bu istemediğimiz tartışmalardan uzaklaşırız, kriz aşılır ve iyi bir festival gerçekleştirmiş oluruz” önerisinde bulundu.
‘BU YÖNETİMİN İLK SKANDALI DEĞİL’
Yaşanan krizin festival yönetiminin sebep olduğu ilk sorun olmadığını belirten Çetinkaya, son olarak şunları söyledi: “Festival yönetmeni Boyacıoğlu, geçmişte eline sansürün kiri bulaşmış isimlerle danışmanlık düzeyinde yola devam ettiği için ve kendisini eleştirenlere de ciddi bir tavır takındı. Hatta görev aldığı ilk yıl olan 56’ncı Altın Portakal’da eleştiren basın mensuplarına ve sinema yazarlarına akreditasyon uyguladı.
‘GECE YARISI YÖNETMELİK DEĞİŞTİ’
Bu skandallar artarak devam etti ve bugünün birer habercisi oldular. Gece yarısı değiştirilen yönetmelikler söz konusu oldu. Zeki Demirkubuz’un jüri başkanlığını yaptığı dönemde yine buna benzer bir skandal yaşandı. En iyi film ile en iyi ilk film aynı kategoride olmasına rağmen sonradan değiştirilen bir yönetmelik marifetiyle aynı filme verildi. Altın Portakal, kişisel hırslarla tuhaf bir yönetim anlayışı içerisinde yönetildi ve sanatsal kimliğinden soyundu.
Her yıl aynı kişiler ön jüri olarak görevlendirilince memur jüri gibi bir yaklaşım gösterdiler.
‘YILMAZ GÜNEY’E KARŞI TARAF OLUNDU’
Festival yönetimi, kulaklarını kamuoyuna tıkayarak, Yılmaz Güney tartışmalarında adeta taraf oldu. Kariyeri on yılı aşkın bir süreyi bulmuş, pek çok sinema filmi ve dizide görev almış, kamuoyunda gayet tanınan Farah Zeynep Abdullah’ı ‘umut veren oyuncu’ kategorisinde garip bir şekilde ödüllendirmeyi uygun gördü. Yılmaz Güney, Altın Portakal’ın tarihinde çok önemli bir yer tutan, geçmişte yasaklanan, aldığı ve alamadığı ödüllerle çokça tartışılan, sinemamızın temel taşlarından birisi olmayı başarmış bir yönetmen. Ona yapılan saygısızlık görmezden gelindi. Altın Portakal’ı 19 yıl boyunca yürüten Antalya Kültür Sanat Vakfı çalışanlarının hakları ve emekleri çiğnendi. Hukuksal gerekçeler gösterilerek etik çiğnendi.”